BURHAN-I NATIK (Konuşan Delil)
“Şu burhan-ı nâtıkın (Kur'anın) sinesine kulağını yapıştırsan işiteceksin, 'Allahü Lâ İlâhe İllâ Hû'yu tekrar ediyor.” cümlesinde, kulağımızı Kur’ânın sinesine yapıştırmamız mecazî bir ifade olduğu gibi, onun bize tevhid dersini konuşarak vermesi de aynı şekildedir.
Kur’ân-i Kerîmin hulasası mahiyetinde olan Fatiha Sûresinde tevhid davası çok açık görülmektedir. İlk ayette bütün hamd ve senanın ancak Allah’a mahsus olduğu ifade ediliyor. Bu bir tevhid dersidir. Hemen devamında Allah’ın Rabbü’l-âlemîn olduğu ders veriliyor. Bütün âlemleri o terbiye etmiş, o kemale erdirmiş ve göreceği vazife için lüzumlu özelliklerle o donatmıştır.
Allah’ın Rahmân ve Rahîm olduğunun beyanından sonra, din gününün yegâne sahibinin de o olduğu beyan edilmiş ve bu tevhid dersleri “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” beyanıyla ibadet de tevhide dönüşmüştür. Yani, ibadet ancak Allah’a yapılır, zira hamd ve senaya layık ancak o olduğu gibi, bütün âlemleri terbiye eden ancak odur; Rahmân ve Rahîm olan, din gününün sahibi olan da yine ancak O’dur.
Bilindiği gibi tevhid üçe ayrılıyor: Tevhid-i zat, tevhid-i sıfat ve tevhid-i ef’al.
Kur'an-ı Kerîm'de tevhidin bu üç şubesinin de ders verildiği pek çok ayet vardır.
Allah’ın zatında şeriki olmadığı gibi sıfatlarında da şeriki yoktur. Sonsuz ilim ve kudret, mutlak irade ancak O’na mahsustur.
Keza fiillerinde de ortaklara muhtaç değildir. “Esbab bir perdedir, asıl iş gören kudret-i Samedaniyedir.”
Hayat vermek, rızık vermek, şifa vermek, hidayet etmek ona aittir. Onun takdir etmesiyle olur.